Eskiler
Sorunu sor hemen cevaplansın.
eskiler teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- tot
- old things
- the ancients
- old goods
- the old
Örnek Cümle:
We need to hire new workers, the old ones have been fired.
-Yeni işçiler istihdam etmemiz gerekiyor, eskiler kovuldu.
Örnek Cümle:
I can't understand why people are frightened of new ideas. I'm frightened of the old ones.
-İnsanların yeni fikirlerden neden korktuklarını anlayamıyorum. Ben eskilerinden korkarım.
- ancients
- eski
- old
Soccer is an old game.
-Futbol eski bir oyundur.
There was nothing but an old chair in the room.
-Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.
- eski
- former
I shook hands with the former student.
-Eski öğrenciyle tokalaştım.
Lincoln greeted his former political rival.
-Lincoln eski siyasi rakibini karşıladı.
- eski
- ex
- eski
- {s} archaic
- eski
- past
This is the same old problem we've had the past three years.
-Bu, son üç yıldır yaşadığımız eski soruna benzerdir.
People attach more importance to popular culture today than in the past.
-İnsanlar günümüzde popüler kültüre eskisinden daha çok önem vermekte.
- eski
- vintage
I bought it at the vintage clothing store.
-Onu eski giysi dükkanından aldım.
Is this a vintage car?
-Bu eski model bir araba mı?
- eski
- {i} restoration
Laser rays are used in the restoration of ancient works.
-Lazer ışınları eski eserlerin restorasyonunda kullanılmaktadır.
- eski
- {s} ancient
Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
-Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.
Contemporary Persian poems haven’t been known in west world as well as ancient ones.
-Eski olanlarının yanı sıra çağdaş Farsça şiirler batı dünyasında bilinmemektedir.
- eski
- chronic
- eski
- back
This government is really putting the clock back.
-Bu hükümet gerçekten eskiye dönüş yapıyor.
Although it was a long way back to the station, little by little the old wagon drew near.
-İstasyona geri dönüş uzun bir yol olmasına rağmen, eski vagon yavaş yavaş yaklaştı.
- eski
- dated
- eski
- older
Which is older, this book or that one?
-Hangisi daha eskidir, bu kitap mı yoksa şu mu?
Our car is three years older than yours.
-Arabamız sizinkinden üç yıl daha eski.
- eski
- cut-and-dried
- eski
- of yore
Whom the gods love die young, was said of yore.
-Tanrıların sevdikleri genç ölür, denirmiş eskiden.
Whom the gods love die young, was said of yore.
-Tanrıların sevdiği insan genç ölür, demiş eskiler.
- eski
- ex-service
- eski
- (Bilgisayar) from
Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
-Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.
I got these old coins from her.
-Bu eski madeni paraları ondan aldım.
- eski
- worn-out
Now that we've bought new furniture for the room, why not throw away this old, worn-out furniture?
-Madem ki oda için yeni mobilya aldık,neden bu eski, yıpranmış mobilyayı atmıyoruz?
- eski
- preconceived
- eski
- (Askeri) predecessor">(Askeri) predecessor
- eski
- outdated
We’ve all heard of outdated laws that remain on the books from earlier times, many of which are good for a few laughs.
-Hepimiz eski zamanlardan kitaplarda kalan eski yasaları duyduk, bunların çoğu birkaç kahkaha için iyidir.
- eski
- old-fashioned
Tom certainly has some pretty old-fashioned ideas.
-Tom'un kesinlikle bazı oldukça eski-moda fikirleri var.
The lady persisted in wearing such an old-fashioned shirt.
-Bayan böyle eski moda bir gömlek giymekte ısrar etti.
- eski
- ci-devant
- eski
- (Gıda) aged
If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
-Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.
- eski
- decrepit
- eski
- disuse
- eski
- old-timer
- eski
- passee
- eski
- fusty
- eski
- paleo-
- eski
- ex-
Tom introduced himself as Mary's ex-husband.
-Tom kendini Mary'nin eski-kocası olarak tanıttı.
Tom is Mary's ex-husband.
-Tom Mary'nin eski kocasıdır.
- eski
- outmoded
- eski
- (Dilbilim) given
I should've given Tom my old trombone.
-Ben eski trombonumu Tom'a vermeliydim.
Tom's old car has finally given up the ghost.
-Tom'un eski arabası sonunda bozuldu.
- eski
- shabby
Apparently that shabby flat is vacant.
-Anlaşılan o eski püskü daire boş.
Tom's clothes were shabby.
-Tom'un giysileri eskimişti.
- eski
- (Bilgisayar) out-of-date">(Bilgisayar) out-of-date
- eski
- by gone
- eski
- corny
- eski
- anterior
- eski
- bygone
I'm willing to let bygones be bygones.
-Eski defterleri kapatmaya hazırım.
- eski
- shot
- eski
- erstwhile
- eski
- used
Is eating fish as healthy now as it used to be?
-Balık yemek eskiden olduğu kadar şimdi sağlıklıklı mıdır?
She is no longer what she used to be.
-O artık eskisi gibi değil.
- eski
- obsolete
This is an obsolete usage.
-Bu eski bir kullanımdır.
Your computer is obsolete. You need to buy a new one.
-Bilgisayarınız eskimiş. Yeni bir tane almalısınız.
- eski
- superannuated
- eski
- passe
The former president of South Africa has passed away.
-Güney Afrika'nın eski devlet başkanı vefat etti.
- eski
- unto
- eski
- disused
- eski
- antiquated
I prefer antiquated models.
-Eski modelleri tercih ederim.
- eski
- late
Sooner or later, we'll have to buy a new TV since the TV we have now is a very old model.
-Er ya da geç, şu an sahip olduğumuz TV çok eski bir model olduğu için yeni bir televizyon almak zorunda kalacağız.
Tom always gives the same old excuse for being late for school.
-Tom okula geç kaldığı için her zaman aynı eski bahaneyi verir.
- eski
- abrade
- eski
- an old
- eski
- the old
- eski
- shalt
- eski
- {s} trite
- eski
- {s} onetime
- eski
- {s} crusted
- eski
- erst
- eski
- of long standing
- eski
- ancients
- eski
- {s} veteran
- eski
- let
He threw away a bunch of old letters.
-Bir sürü eski mektup attı.
I got a letter from an old friend yesterday.
-Dün eski bir arkadaştan bir mektup aldım.
- eski
- {s} secondhand
- eski
- hooch
- eski
- {s} quondam
- eski
- spissitude
- eski
- hartshorn
- eski
- earlier
We’ve all heard of outdated laws that remain on the books from earlier times, many of which are good for a few laughs.
-Hepimiz eski zamanlardan kitaplarda kalan eski yasaları duyduk, bunların çoğu birkaç kahkaha için iyidir.
Tom now has to get up much earlier than he used to.
-Tom şimdi eskisinden çok daha erken kalkmak zorunda.
- eski
- saturnine
- eski
- {s} prior
Tom has no prior criminal record.
-Tom'un eski suç kaydı yok.
- eski
- daguerreotype
- eski
- cut and dried
- eski
- {s} immemorial
Students have complained about homework assignments since time immemorial.
-Öğrenciler çok eski zamanlardan beri ev ödevleri hakkında yakınıyorlar.
- eski
- old timer
- eski
- vet
- eski
- old time
- eski
- cidevant
- eski
- eth
- eski
- {s} previous
He didn't give us his previous employment record.
-O bize eski iş kaydını vermedi.
- eski
- hoar
- eski
- gyve
- eski
- mistress
- eski
- old, ancient
- eski
- former, ex-; veteran
- eski
- past events, what went before
- eski
- sometime
Sometimes Tom came to meet his old friends.
-Bazen Tom eski dostlarıyla görüşmeye geliyordu.
In Japan, we still sometimes see someone use an abacus, but not as often as we used to.
-Japonya'da hala bazen birinin abaküs kullandığını görüyoruz, ancak eskisi kadar sık değil.
- eski
- of old
He threw away a bunch of old letters.
-Bir sürü eski mektup attı.
He went to Rome, where he saw a lot of old buildings.
-O, Roma'ya gitti, orada bir sürü eski binalar gördü.
- eski
- old, bygone; ancient; former, veteran, ex, late, onetime, previous; obsolete, obsolescent; archaic, dated; old-fashioned, antiquated, out of date, outmoded, dated, corny; worn-out, shabby; secondhand, used; back
- eski
- old-time
- eski
- old, worn-out; secondhand
- eski
- olden
But where are the snows of olden days?
-Ama eski günlerin karları nerede?
- eski
- shouldst
- eski
- caution
- eski
- cathay
- eski
- morrow
- eski
- out of date
This old book is quite out of date.
-Bu eski kitap oldukça demode.
- eski
- whilom
- eski
- hast
- eski
- auld
- eski
- art
There remain approximately 900 art sketches by Leonardo da Vinci.
-Leonardo da Vinci tarafından yapılmış yaklaşık 900 eskiz kalmıştır.
The artist painted the most intricate of murals on the old stone wall.
-Ressam eski taş duvarda en karmaşık duvar resimlerini yaptı.
- eski
- ripsnorter
- eski
- rede
- eski
- elder
An old man entered the old church with his elder son, his younger daughter and her little baby.
-Yaşlı bir adam, büyük oğlu, küçük kızı ve küçük bebeği ile eski kiliseye girdi.
- eski
- {s} early
Tom didn't need to get up as early as he did.
-Tom'un eskisi kadar erken kalkmasına gerek yoktu.
Modern cars differ from the early ones in many ways.
-Modern arabalar birçok yönden eski olanlardan farklıdır.
- eski
- ancient; early
İlgili Terimler
eskiler teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı
- Eski eşya
- Eski çağ insanları, eski kuşaklar, bizden önce yaşayanlar: "Eskiler arasında beni en çok Fuzuli duygulandırırdı."- S. Birsel
- Eski
- (Osmanlı Dönemi) ÂTIK
- Eski
- ezeli
- Eski
- (Osmanlı Dönemi) BASTÂN
- eski
- Geçmiş çağlardaki
- eski
- Herhangi bir görevden düştüğü veya durumunu yitirdiği için bir kimsenin eski saygınlığının kalmadığı durumlarda kullanılır
- eski
- Herhangi bir görevden düştüğü veya durumunu yitirdiği için bir kimsenin eski saygınlığının kalmadığını bildirir
- eski
- Neden böyle uzaksınız benden?"- N. Ataç. Çok kullanmaktan yıpranmış, harap olmuş şey: "Ben babamın eskilerinden uydurma şeylerle giyiniyordum."- H. Z. Uşaklıgil. Önceki, sabık: "Anlatışına bakılırsa, eski kâtibe, şimdi fevkalade şık giyiniyormuş."- H. Taner
- eski
- Çok kullanmaktan yıpranmış, harap olmuş (şey)
- eski
- Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan: "Ey benim eski duygularım, eski düşüncelerim
- eski
- Geçerli olmayan
- eski
- Geçmiş çağlardaki: "Kendimi eski zamanların eski bir gecesinde gayet geç bir saatte sokakta dolaşıyorum sanıyordum."- R. N. Güntekin
- eski
- Önceki, sabık
- eski
- Mesleğinde uzmanlaşmış, tecrübesi olan
- eski
- Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan
- eski
- Geçerli olmayan: "Bugün mekteplerimiz artık o eski mektepler değildir."- R. N. Güntekin
- eski
- Herhangi bir meslekte uzun süreden beri çalışmış olan
- eski
- Mesleğinde uzmanlaşmış, deneyimi olan
İlgili Terimler
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.